31 Ocak 2011 Pazartesi

Yusuf'u Kaybettim ..




Yusuf'u kaybettim Kenan ilinde
Yusuf bulunur, Kenan bulunmaz

Bu akl'ı fikr ile Leyla bulunmaz
Bu ne yaredir ki çare bulunmaz

Aşkın pazarında canlar satılır
Satarım canımı alan bulunmaz

Yunus öldü deyu sela verirler
Ölen beden imiş, aşıklar ölmez
Yunus Emre



Hangi dert söyletti seni Yunus
nasıl bir gözle baktın nasıl bir ruhla dokundun sözlerin kalbine..
Asırlar ötesinden sinelerin içine bir ince su gibi sızan sözlerin, bunca yüküyle nasıl yaşadın..

Belki bir filme müzik olmasaydı hiç duyamıyacaktım hiç duyamıyacaktılar..
Böyle de hadsiz böyle de müphemiz..
Ezel'in Yusuf olduğu günlerden,
Bir kuşçuyu birde bu müziği sanırım hiç unutmadım..

NüHa
Kuşçu İle Yusuf:

-Sadece Güvercinler değil kartallarda aşık olur Yusuf'um
-Yine aynı yere mi döndük?
-aynı yere..
-ben aşık değilmiyim?
-olursun inşallah
-Şu ana kadar olmadıysam nasıl olucam?
-Baştan sevicen
-Kimi?
-Kimi İstersen..
Aşk abdest gibidir bozuldumu yeniden alıcan..Bu işte ikilik olmaz bir sevicen dür sevicen pir sevicen
..

29 Ocak 2011 Cumartesi

Maybe.*


Kurtlar Vadisi Filistin

Nihayet beklenen film gösterime dün girdi "Hür adam'a" henüz gitmemenin verdiği mahçubiyetle de olsa filmi izlemeye gittim..

Diyeceksiniz ki orada hangi rengi gördün de üzerine edebiyat yapacaksın. :)
hocam gibi diyeceğim ki "bende gördüm hüznün gözlerini rengi bahtımcaydı"

Elbette filmden sanatkarane birşeyler beklemiyordur kimse bende beklemiyordum..
Fakat beklediğimin biraz daha altıyla karşılaştım sayılır.
Mavi Marmara'ya daha fazla değinileceğini düşünmüştüm yada daha fazla söz duyacağımı.
Hatta filistin de yaşanan drama da beklenenin altında yer verilmişti.

Birkaç sahnesi dışında gözden yaş damlamadı..Tabiki etraftaki teyzeleri saymazsak.
Neredeyse tüm film boyunca ağlayan üstün gayretli ablalarda vardı :) bu biraz mahalle baskısı gibi oldu "biz niye ağlayamıyoruz " dedirtmeyi başardılar. :)


Çatışma sahneleri çok yorucuydu filmde yorulduğumu hissettim..Oturduğumuz yerden hayıflanıyoruz,işin Filistinde yaşamak kısmını akıldan dahi geçirmek yürek yakıyor.
Yahudi bir karakter üzerinden verilmek istenen mesajlar vardı olmalıydı da.
Anlam veremediğim sahnelerden biri de Şaşmaz kardeşlerin filmlerinden eksik etmediği zikir sahnesi mesela...Filistinle ne gibi bir bağ kurmak istediklerini anlamadım..

Kurtlar Vadisi izleyicileri için filmin puanı yüksek olacaktır çünkü Polat Alemdar ve adamları- ki memati başkadır- yine işbitirici rolündeydi.Özellikle Polat Alemdar'ın tek kişilik dev kadro gibi tüm çatışmalardan yara almadan çıkması gayet aşina gelecektir.


Bu kısımları eleştirmiyorum çünki film zaten bunun üzerine kurgulanmış o sebeple başarılı oldukları gerçeğini dillendirmek gerek..Bu şekilde yıllardır izleyici kitlesini korumayı başardılar.

Bana kalırsa biraz daha net görüntüler gösterilmeli ve filistindeki hayatın ekseninde geçmeliydi.
İtiraf etmek gerekirse Kurtlar Vadisi Irak'ı daha çok beğenmiştim..

Sonuç olarak..
Keşke.. diyorsunuz keşke...

İzlediğimiz bir ütopya değildi zalimin sonu bedbaht olmaktır elbet.Bu ilahi yasaya imanımız sonsuz elhamdülillah.
Fakat neticeye değil gayrete bakan bir Rabbin kulu olarak;

Tüm mesele silahların sana çevrildiği anda dahi Allah varsa bir umut daha vardır diyerek 'Son taşı' atmaya elin uzatmaktır ..


Belki film dahi yapımcılarının elini taşa uzatmasıdır
Belki filistin bizim umutla uzanacağımız son taşımız..dır



Belki..
NüHa

*Maybe:belki

26 Ocak 2011 Çarşamba

.Sus.

Tuhaf değil mi?
Bazen,

okuduğunuz bir kitapta varolan tüm sözleri kendi kendinize daha önceden düşünmüş ve söylemiş olduğunuz halde derdinize derman olamıyorsunuz..yani sözünüz etkilemiyor ve kendi kendinizi uyaramıyorsunuz..

Hakikatin kimlikli bir kimse tarafından söylenmesini istiyor ve o' söylerse ancak etkileniyorsunuz...



Bir dostum Kafka'yı okuduktan sonra bana dönüp şöyle demişti"Bu adamın yazdığı sözlerde hiçbir üstünlük yok aynısını bizde yazıp söyleyebilecek iken neden o söyleyince değerli oluyor.."
??
Bugün okuğum şu satırlar sanki bu sorumuzun ve sorunumuzun cevabı sadedinde çıktı karşıma: "Söz ehil olanın elinde (dilinde) olmadığında,bizatihi bir kıymet taşımıyor;yani söz söylemek değil,söz söyleyecek mertebede olmak marifet"


Herkesin söz söyleme hakkını kendinde gördüğü bir dünyada en çok "söze ehil" olanları dinlemeyi bıraktığımızdan belkide, söylenebilecek herşeyi bildiğimiz ve hatta söylediğimiz halde derdimizin dermansız kalması..

Susmayı kendine zulüm addeden bizlere Dücane diyorki:
"Sus ki sıra sanada gelsin"..

NüHa

24 Ocak 2011 Pazartesi

İstaNbul..

Kalbin felaketine sebep
kucaklayan koyu bir denizi
değilmisin sen

Yorgun halkın temiz gövdesine
aşkın işgalini destekleyen
senin değilmi bu eller

Günahın ve sevdanın
ihtiyacı varsa mazerete

masum değilsin sende..


NüHa



*Fotoğraf:bazı şeyler bilinmeye değil görülmeye değerdir oysa..

22 Ocak 2011 Cumartesi

Avaz-i Gonceşkha/Serçelerin Şarkısı

Dün İlk olarak bir filmi izleyememenin vehameti ile filmi beğenmenin komikliğini keşfettim galiba..

İranlı yönetmen Majid Majidi'nin birçok festivalde ödüle aday gösterilen
ve hatta İran sinemasının adını Oscar'a taşıyan "serçelerin şarkısı" filmini,
film okumaları
başlığı ile düzenlediğimiz bir programda izledik..daha doğrusu izlediler :)

Ben ileri derecede miyop ve astigmat gözlere sahibim ve gözlüklerimi en son kendi elimle tahribata uğrattığımdan filmi çok flu bir şekilde izlemeye çalıştım..Daha da vahimi film alt yazılıydı.. (:

Yanına oturduğum arkadaşa durumumu izah edince filmi ara ara anlatarak sahnelere anlam vermemi sağladı.En kötüsü de sanırım herkes gülerken benim iki üç dakika sonra konuyu anca anlıyor olmamdı (:


Neyse ki film okumasını yapmak için davet edilen yönetmen abimiz Bedir Afşin
sayesinde filmi izledim sayıyorum..

Film; şehirlilik vurgusu ve şehirde bir babanın dramıydı kabaca özetlersek..
Majid majidi'nin sahneleri konuşmalar olmadan dahi izlenmeye değer.
İfadeler belirgin mesajlar açık


Ve tabiki filmde vurgusu açık iki sahne ; mavi kapının Kerim tarafından taşındığı ve Balıkların kovadan dağılma sahnesi..

"Mavi kapı"
Bedir Afşin'in de ifade ettiği gibi tesadüf değildi elbette
Majid Majidi, Kerim'in (baba rolünde) sırtlandığı o kapıyı neden mavi seçmiş olabileceği düşünülmeye ve görülmeye değerdi.

Bloguma ithaf edilse bir sahne ancak bu kadar olurdu..(:
Filmi anlatmaya kalkmıyayım siz en azından izleyin :) ben ettim siz etmeyin kabilinden..


...

Bedir Afşin ismi muhtemelen yabancı gelecektir
Normaldir çünkü henüz popüler kültürün çengeline takılmayan bir isim
ancak yakında takılır.. Allah kurtarsın diyelim şimdiden (:
Çok iyi çalışmıştı dersine Bedir abi
filmi okurken isabetli ve izleyicinin yakalayamıcağı noktaları iyi tayin etmiş
Önyargı ile gitmiş olacağım ki bu kadar samimi bulunca şaşırdım..

Umarım şaşkınlığımızı değiştirmez.. İslamcı sinema yerine müslüman bir yönetmen olmayı istediğini ifade etmişti Allah Yar ve yardımcısı olsun..


NüHa

Serçeler ölmeden..

19 Ocak 2011 Çarşamba

"Sen Hiç Kabe'nin İçine Baktın mı?"


Bugüne kadar putperestlik üzerinden kolayca ahkam kesebilen bizler, genelgeçer kabul ettiğimiz putperestliğin "ucuz bir aldanış" olduğu üzerine ne kadar düşünerek konuştuk ve öyle inandık?..Üstelik cahiliyye diye adlandırdığımız dönemdeki insan yığınlarını tırnak içinde "aptal" sanma önkabulüyle birlikte düşünürken ne kadar isabetliyiz?..


Puta tapanların tümüne burun kıvırıp "Taşlara tapan zavallılar güruhu" istihzası ile bakarken aslında sığ bir olay algısı içinde körleşmiş ve daha da acısı kendi durduğumuz yeri okuyamıyor ve dolayısıyla putperestliği sırf bu yüzden hafife alıyor ve kendimizi ondan müstağni görüyor olamazmıyız..

Özetle; biz puta tapmayan çok zekiler(!) 1400 küsur yıl öncesi hakkında haricten gazel okurken "putperetliğin" cahiliyye ye ait bir inanış olduğunu, müntesiplerinin ise bugün kalmadığını iddia ederken ne kadar eminiz ?

"putperestlik inkarın değil bir inanmanın zaafıdır" cümlesiyle irkilen herkes eminim putperest algısını tekrar gözden geçirmek zorunda kalacaktır..

Birkaç gündür sırf bu konu ve cümle üzere takılmış kalmış gibiyim..Cahiliyyenin taşa tapacak kadar aptal insanlardan oluşmadığını görmem için üstteki alıntıladığım cümleyle ünsiyet kurmam gerekiyormuş...Belli ki bende putperestliği heykellere tapıcılık olarak indirgemiş ,hafife almış ve altında yatan ideolojik,siyasi,ekonomik sebepleri hiçe saymışım..Sistemin mazlum ve mağdur insanlara putperestliği dayattığını putperestliğin bir diğer adının sisteme tapıcılık oluşunu ve dolayısıyla Ebu Cehl karakterlerinin statüko çabalarının bir danışıklı dövüşün ürünü olabildiğini gözden kaçırarak aslında çok şeyi gözden kaçırmışım..


"Unutmaki putperestler putlarını Kabe'nin içinde saklıyorlardı
Ey Talib sen hiç Kabe'nin içine baktın mı?"*


NüHa
Ebu Cehl ve putların yerini kim dolduruyor!..

dedi..


* D.Cündioğlu


14 Ocak 2011 Cuma

Mavi...Meryem'in Rengimidir?

Dücane Cündioğlu'nun insanı dönüştüren ve yüreğine inzal olan satırlarının vuku bulduğu eserleri arasında "Ölümün Dört Rengi" en üst sıralardadır sanırım..Sanırım diyorum çünki henüz tümünü bitirme bahtiyarlığına ulaşamadım eserlerinin..


Renkleri nasıl bilirdiniz sorusuna verecek cevabım az çok var iken aslında bir rengin salt bir görüntüden ibaret olmadığını ve aslında benim renklere verecek cevabımında hiç olmadığını anlamak için sanırım bu satırları okumam gerekiyordu..



"Mekke'nin fethinde Efendimiz (s.a.v) Kabe'nin içindeki putları bizzat asasıyla kırıp paramparça eder.Kabe duvarındaki fresklerin de silinmesini emreder..
Ancak sağ eliyle bir freskin üzerini kapatıp şöyle der;

"Bu müstesna ona dokumayın!"

Efendimiz'in kendisine dokunulmasını menettiği freskte Hz.Meryem'le oğlu (çocuk isa)birlikte resmedilmiştir"
........
Cündioğlu bu rivayetten sonra Meryem'in giysisinin rengini ve mavi'yi sorgulamaya başlar..
.....


"O freskte Hz.Meryem'in elbisesi hangi renkti aceba?
Acaba Mavi miydi?

Öyle ya mavi-Leonardo'nun da dediği gibi-mesafenin simgesidir;hürmet ve ta'zimin...derinliğin ve yüceliğin..

Hegel şöyle söyler:
"Mavinin huzur verici dinginliği deruni bir sukünet,yumuşaklık ve hafifliğe delalet ettiğinden,Hz.Meryem mavi bir harmani giyer,nadiren de gözalıcı kırmızı bir elbise."

Vasily Kandinsky de mavi'nin hareketini konzentrich terimiyle tanımlıyordu;merkeze koşan-gözden uzaklaşan bir renk olarak...

Mavi gerçektende insanlardan uzaklaşan bir renktir.Göğün rengidir uzağın rengi..

Ulvidir bu yüzden,ulaşılmazdır.Uzaktır.Uzaktadır.

Hz.Meryem mavi elbisesiylemi bambinosunu(çocuk İsa'yı)kucağına almıştır?


.....

Bu kısımdan sonra Mavi'ye olan hayranlığım malumken onu bana yaklaştırmış ve sorunun cevabına tabi ki Meryem'in rengi mavidir demiştim.. ama devamındaki satırlarda Cündioğlu beni hiçte tatmin etmeyecek sözleri yazmaktan çekinmemiş :)

"Sanmıyorum.sevgi uzaklaştırmaz yakınlaştırır..

Bu fakire gelince bendeniz,hayalinde Kabe'nin içindeki freskte kucağında yavrusuna sarılan Hz.Meryem'i içine biraz sarı karışmış(turuncuya yakın) kırmızı bir harmaniyle tasavvur ve tahayyül ediyorum;yani hürmet ve ihtiramdan çok şefkat ve merhametin rengiyle...."

Victorya Finlay derki:Bakire Meryem hiç mavi giymemiştir.Rus ikonlarında daha çok kırmızıdır.Yedinci yüzyıl ressamlarıysa onu çoğunlukla morlar içinde gösterir.Bazen beyaz da giyer..


Peki ya sizin Meryeminiz hangi renk giyiyor? dercesine ekler sonuna Cündioğlu:

"Rengini iyi seç!

Makamınca seç!"

NüHa

Seçtiğimi sandığım aslında seçildiğimmidir

ya da seçtiğimi sandığım gerçekten seçtiğimmidir diye düşündü..


Resim:Hz. Meryem'in resmedildiği meşhur Maesta tablolarından biri

6 Ocak 2011 Perşembe

(.....-......)



"Ne geçmiş tükendi ne yarınlar
hayat yeniler bizleri
geçsede yolumuz bozkırlardan denizlere çıkar sokaklar.."*



Keşke hayatın okuttuğu dizeler arasında bir la miktarı kadar durdurabilsek ömrü
belki geçmişe uzanırdı ellerimiz..
Bir masal kahramanı çıkarırdık ordan hayatın tam ortasına..Bir masalda biz bırakırdık dünyaya..


Dün bilmem kaç sene evvel ben doğmuştum biliyormusun blog
ben dün doğmuştum da dünyanın bundan haberi yoktu, olmazdı da zaten, hiçbirşeyi değiştirmemişti ki gelişim..

Ülkem Cumhuruna getirdiği bollukla minnet duyuyordu
Devrimci gençler daha esaslı sloganlar atıyordu sokaklarda
Mücahidlerin gür sadaları arasında Metin Yüksel fidanları yetişiyordu..
Çeçenya deyince tüyler ürperiyordu vatanımda..
Bosna, Bilge Kralının Cumhurluğunda mutluydu..
Filistin de yaşananlar hiç bu kadar kanıksanmamıştı
Vicdan,yürek,aşk ve sevgi sözcükleri yıpratılmamıştı henüz..
Adalet hiç bu kadar pevasızca dağıtılmıyordu..
Haberlerde cinnet geçiren babanın ailesini katledişi yoktu..
Açık bırakılan dükkanların soyulmayışına hiç bugun ki kadar hayret edilmiyordu...


Yani ki;herşey daha ciddiydi de ben göremeden büyümüştüm bütün olanları..
Şimdi hepsi bana masal..

Sen kısmetli bir çocuktun desede annem..gerçekten öylemiydim..


Allah böyle bir dünyaya "insan" inzal etmişti de Lebbeyk diye karşılayanlar yokmuydu..
Allah'ın emanetine sahip çıkacak vardı elbet..
Onların kanatlarına teslim uçtum yıllar yılı bir kere olsun hissetmedim onların yanında yokluğu varlığımdı onlar her anım her yanım..


İlkokulda öğretmenim o olmasa bende olmam diyeceğiniz hangi değer vardır dediğinde ilk parmak kaldıran bendim sınıfta "annem ve babam" demiştim de öğretmenim onlarsızda oluyor deyince çok şaşırmıştım ..nasıl olurdu..oysa ben bugüne kadar hiç onlarsız yapmamıştım..

Dün evdeki kalabalık ortama rağmen babam gecenin bir vakti pasta getirmişti
annem mutlu olup olmadığımı sorduğunda "mutluluğu artık pastalarda bulamıyorum " diye espri yapmıştım :) ne biliyim şöyle daha markalı bir pasta filan olsa belki demiştim :)) annem kızgın kızgın bir anne cevabı verdi tabi :)) sustum..'Tüm yaşlarımı geri istiyorum' diyebilseydim üzülürdü biliyorum..


Ama artık benim mutluluğum onların bana uzanan yıpranmış ve nasır tutmuş elleriydi,yıllarca bıkmadan beni taşıdıkları yürekleri..Bu doğum günümde onları çok özlediğimi hissettim hemde onların böylesine yakınındayken..Çok..


Annem doğru söylemişti ben çok kısmetli bir çocuk olarak büyüdüm..

Her doğumgününde kendim için istiyordum ama bu sever onlar için istiyorum;
Rabbim onları çok sevsin Rahman ismiyle sevsin Rahim ismiyle sevsin..
Bilirim o severse bir yetimi Dünyaya Rahmet kılar gibi sever...
O.. sevsin yeter..

NüHa


*Yeni Türkü-Fırtına
Fotoğraf: Babam ve Oğlum'dan bir sahne

3 Ocak 2011 Pazartesi

Ebegümeci....Ihlamur..Nane limon...



Evee..t sevgili blog yeni favorim bitkiler ve şifaları... diyormuşum :) şok geçiriyormuşuz hep birlikte..

Panik yok.... ama elinde mendil yanında bitki çayları gibi bilumum ilaçlarla ayakta kalmaya çalışan bir gribal enfeksiyondan başka parlak fikir çıkamazdı :) Attığım başlığa bakılacak olursa şifalı bitkilerden bir formül vereceğimi sanılabilir ama nafile.. Bende herkesin "doktorum" kesildiği son zamanlarda hasta olmaktan mağdurum sadece.Herkes bir şeyler öneriyor Allah Razı olsun amma insanın zaten hasta olan bedeninde zor taşıdığı kafasıda iyice karışıyor :(

İçtiğim ilaçları bıraktım birkaç kişinin onlar tehlikeli uyarısı ile şimdi bitkisel yöntemlerle bitkisel hayata adım attım :)Haydi hayırlısı..


Uyarı:
Kokusunu ve tadını duyduğunuz her yemekte bu duyu için Rabbinize şükrediyormusunuz...

Biliyorum birçoğumuz farkında değilsiz
ama ben üç gündür bu duyumu kaybettim
şimdi değerini bilemediğim her tad alış ve koku için
yalvarıyorum Allah'ıma..
...
Çaylar sıcak su, yemekler ise samandan farksız en sevdiğim kahvenin benim için şu an hiçbir anlamı yok sıcak su olmasından başka.
.....

Rabbim şükrolsun sana, insanı muhteşem dizaynla yaratmana ve donatmana
şükrolsun..




NüHa
Varlığın Sahibine Hamd ile..